• +90 216 606 3 CHP(247)
  • bilgi@chpgenc.com
  • 09:00-22:00

Füze almak, belediye otobüsü almaya benzemiyor maalesef

Nato genel sekreteri Stoltenberg, Antalya diplomasi forumuna geldi, İngiliz medyasıyla röportaj yaptı, Türkiye’nin satın aldığı S400’leri sordular, “Ukrayna’nın işgali, Nato müttefiklerinin neden Rusya’nın askeri ekipmanlarına bağımlı olmaması gerektiğini gösterdi” dedi.

Yani diplomatik bir nezaket diliyle izah etti, “Türkiye’de Nato kafa Nato mermer diye bir laf var, füze işini çocuk oyuncağı zannediyorlar, umarım şimdi kafalarına dank etmiştir” demeye getirdi.

Çünkü

Soğuk savaş dönemiydi.
ABD’nin U2 isimli casus uçakları vardı.
Uydu teknolojisi henüz bugünkü seviyesinde değildi, CIA’in talebi üzerine geliştirilen bu uçaklar, 24 bin metre irtifaya, stratosfer’e kadar çıkabiliyordu, pilotları astronot kıyafeti giyiyordu, radara yakalanmıyordu, havada 12 saat kalabiliyordu, gelişmiş optik cihazlarıyla Sovyet toprakları üzerinde fotoğraflama yapıyordu.
U2’lerin konuşlandığı ülkelerden biri, elbette Türkiye’ydi.
1956’dan beri İncirlik’ten inip kalkıyordu.

1 Mayıs 1960.
CIA pilotu Francis Gary Powers’ın kullandığı U2 uçağı, İncirlik’ten havalandı, İran’a geçti, Pakistan’a geçti, Ural dağları’ndaki balistik füze merkezi Sverdlosk’u ve uzay üssü inşaatına başlanan Plesetsk’ı görüntülemek üzere Sovyet topraklarına girdi.
Pilot gayet rahattı.
Radarda görünmüyordu.
Zaten, bu yüksekliğe ulaşabilen silah yoktu.
İstedikleri gibi cirit atıyorlardı.
Bumm!
Sverdlosk üzerindeyken, yerden fırlatılan füze U2’yi vurdu.

Tarihte ilk’ti.
Hem radarda görmüşler, hem vurmuşlardı.

O füze
S400’ün dedesi S75’ti.

ABD’nin U2 gibi casus uçaklar geliştirmesi, Türkiye, Pakistan, Norveç gibi ülkeleri havaalanı olarak kullanabilmesi, Sovyet yönetimini yüksek irtifa hava savunma sistemi geliştirmeye yöneltmişti.
O güne kadar, Sovyet toprakları üstü açık kutu gibiydi.
Sınırlarını karadan ve denizden duvar gibi koruyorlardı ama, tavan açıktı, U2’ler vızır vızır dolaşıyor, kabak gibi fotoğraflıyordu.
Gökyüzünü kapatabilmenin tek yolu, yüksek irtifa hava savunma sistemiydi, Rus biliminsanları buna odaklanmışlardı.

Aslında o sırada S75’ler henüz geliştirme aşamasındaydı.
Testler yapılıyordu.
S75’in radar sistemi U2’yi tespit edince, peş peşe 14 adet S75 füzesi fırlatılmıştı.
Casus uçağı tam denk getirememişlerdi ama, uçağın yakınındaki patlamaların yarattığı şok dalgasıyla düşürmeyi başarmışlardı.

Pilot kurtarma koltuğuyla uçağı terketti, paraşütle Sovyet topraklarına indi, tutuklandı.
10 yıla mahkum edildi.
İki yıl yattı.
ABD’de yakalanan KGB casusuyla Berlin sınırında takas edildi.

(Parantez açalım.)

U2’nin CIA pilotuyla New York’ta yakalanan KGB casusunun takas edilmesi, Steven Spielberg tarafından 2015 yılında “Casuslar Köprüsü” adıyla filme çekildi. Başrolünde Tom Hanks’in yeraldığı film, altı dalda Oscar’a aday gösterildi, KGB casusunu canlandıran Mark Rylance en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar’ı kazandı.)

(Eminim inanmakta güçlük çekeceksiniz ama Casuslar Köprüsü filminin vizyona girdiği hafta, Türk savaş uçakları Suriye sınırında Rus savaş uçağını vurdu, Rus pilot öldürüldü, bu tuhaf hamle yüzünden, Nato ülkesiyken S400 almamıza giden süreç başladı. Elalem Oscar aldı, Türkiye figüran yapıldı!)

(Parantezi kapatalım.)

U2 pilotuyla KGB casusunun 1962 yılında takas edilmesinden hemen sonra, Küba krizini tetikleyen hadise yaşandı.
Küba’da konuşlanan S75 füzesi, Küba üzerinde dolaşan U2 casus uçağını vurdu.
Bu defa tam denk getirmişlerdi, pilot hayatını kaybetti.
Böylece
Sovyetler Birliği, hava savunma sistemlerinde dünya liderliğini ele geçirmiş olduğunu, tesadüf olmadığını kanıtladı.

S75 geliştirildi.
S125 oldu.
S200 oldu.
S300 oldu.

En büyük kabiliyeti “radar”ıydı.
Füzeleri pek çok ülke geliştirebiliyordu ama, Sovyet hava savunma sisteminin mucizesi, S serisi füzelerin hedef algılama radarıydı.
200 metre yükseklikten uzaya kadar tarayabiliyordu.

Gel gör ki
200 metrenin altı, o güne kadar kimsenin aklına gelmemişti.

28 Mayıs 1987.
Henüz 18 yaşındaki Alman vatandaşı Mathias Rust, amatör pilottu, sadece 50 saat uçmuştu, brövesini yeni almıştı.
Cessna 172 tipi, tek motorlu, küçücük bir uçak kiraladı.
Hamburg’tan havalandı.
Faroe Adaları’na indi, yakıt ikmali yaptı.
İzlanda’ya indi, yakıt ikmali yaptı.
Norveç’e indi, yakıt ikmali yaptı.
Finlandiya’ya indi, yakıt ikmali yaptı.
Finlandiya’da kuleye “İsveç’e gideceğim” dedi, havalandı.
Tık
Telsizini kapattı.
100 metre yüksekliğe alçaldı.
Bu irtifada Estonya kıyılarını takip ederek, Sovyet topraklarına girdi.
Daha da alçaldı.
Yerden sadece 50 metre yükseklikte uçarak, taaa Moskova’ya ulaştı, Kremlin’in burnunun dibine, Kızıl Meydan’a indi!

Ruslar şoke oldu.
Dünya basınında yer yerinden oynadı.
Aşılması imkansız kabul edilen, dünyanın en etkileyici hava savunma sisteminin açığı ortaya çıkmıştı.
“Demirperde” delinmişti.

Sovyetler alay konusu oldu.
Savunma bakanı istifa etti.
Hava kuvvetlerinde ve KGB’de 100’den fazla üst düzey görevli istifa etmek zorunda kaldı.

Peki, henüz 18 yaşında olan bir maceraperestin böylesine imkansız bir sansasyonu başarabilmesi mümkün müydü?
Mümkün değildi.
Sadece 50 saatlik uçuş tecrübesi olan amatör bir pilotun, kimseden yardım almadan, tecrübeli pilotların bile korkulu rüyası olan Kuzey Denizi’ni aşabilmesi, buzlanmalardan fırtınalardan kafasına göre geçebilmesi mantıklı değildi.
Almanya gibi sağlamcı bir sistemin, Alman uçak şirketinin, sadece 50 saat uçmuş bir amatöre binlerce kilometrelik uçuş için uçak kiralaması mantıklı değildi.
Üstelik
Bu uzuuun uçuş için dört kişilik uçaktaki koltuklar çıkarılmıştı.
Koltukların yerine yedek yakıt depoları monte edilmişti.
Yedek depoların çalışabilmesi için elektrikli pompa yerleştirilmişti.
Amatörün bu hassas teknik işlemleri yapabilmesi mümkün değildi.
KGB’ye göre, dört dörtlük CIA operasyonuydu.
Maceraperest amatör pilot maşa olarak kullanılmıştı.

Zamanlama da cuk oturuyordu
ABD başkanı Reagan’la Sovyetler Birliği lideri Gorbaçov arasında, orta menzilli nükleer füzelerin imhası için görüşmeler yapılıyordu.
ABD yönetimi kendisinin başlattığı “yıldız savaşları projesi”nden vazgeçmeden, Sovyetler’i taviz vermeye zorluyordu.
O küçücük uçak
Sovyetler’in gardını düşürmüştü.
Rejimin yıkılışına giden süreçte son yumruktu.

“Dünya barışı için bu işi yaptım, Gorbaçov’un elini sıkmak için buraya indim” diyen Alman pilot Mathias Rust tutuklandı.
Dört yıl hapse mahkum edildi.
Bir yıl sonra Gorbaçov’un jesti olarak serbest bırakıldı.

Şu anda Berlin’deki Alman Teknik Müzesi’nde sergilenen o küçücük uçak, Sovyetler’in yıkılışını hızlandırmakla kalmadı Hem Rusya’nın hava savunma sistemlerini değiştirmesine, hem ABD’nin füze sistemlerini değiştirmesine yolaçtı.

Pentagon, radarlara yakalanmadan Moskova’ya kadar ulaşabilmek için, yeryüzü şekillerini takip ederek 20-30 metre yükseklikten bile gidebilen, pilotsuz uçak tabir edilen Cruise füzelerini geliştirdi.

Rusya ise, hava sahasında bir santimlik boş alan bile bırakmamak için, S serisi hava savunma kalkanına odaklandı, S400’ü üretti.

S400’ler Amerikan Patriot’larından katbekat üstün hale getirildi.
İki misli menzile sahip.
İki misli hıza sahip.
Hedefi 600 kilometrede tespit ediyor, 400 kilometrede vuruyor.

S300’ler seyir füzelerini yakalayamıyor.
S400’lerden kaçamıyor.
Çünkü füzeden ziyade radarı geliştirildi.
S300 radarının göremediğini S400 radarı görüyor.

Türkiye işte bu yüzden S400’ün ambalajını açamıyor.
S400’ün yazılımı Nato silahlarını düşman hedefi olarak algılıyor.
Yanlış hedef vurmamak için S400’e Nato yazılımı yüklemen lazım.
Amerikan yönetimi F35’leri bize verirse, kendi uçaklarımızın, yani “hayalet uçak F35”lerin elektronik bilgilerini S400’e yüklemek zorundayız.
F35’i vermeyen yazılımı verir mi?
Yerli ve milli yazılım yükleriz diyorsan Madem böyle bir teknolojik kabiliyetin var, o halde S400’ü niye kendin yapamıyorsun?

(S400’lerden bahsediyoruz ama, Rusya S500 Prometheus’u geliştirdi, bu yeni silaha mitolojinin “ateş”le özdeşleşmiş tanrısı Prometheus’un adını verdiler. F35’lere karşı da SU57 Checkmate’i geliştirdiler, “şahmat” adını verdiklerine göre, uçağın vuruş kabiliyetini düşün.)

(Henüz F35’leri bile alamadık ama, Amerikalılar çoktaaan F22 Raptor’ı geliştirdi, dünyadaki tek kullanıcısı Amerikan hava kuvvetleri, Nato ülkelerine bile ihracatına izin verilmiyor.)

(ABD’ye ait insansız hava aracı Global Hawk, Ukrayna krizi başladığından beri Karadeniz’de habire devriye geziyor. İnsansız hava aracı denilince öbür insansız hava araçları gibi planör ebatlarında filan zannediliyor ama, Global Hawk denilen alet, Boeing 737 yolcu uçağı büyüklüğünde, 20 bin metre yükseklikte uçuyor, havada 36 saat kalabiliyor, havada yakıt ikmali yapabiliyor, yani istenirse haftalarca havada kalabiliyor. İtalya’dan kalkıyor, Karadeniz’de dolaşıyor, anlık istihbarat paylaşıyor, savaş coğrafyasında herhangi bir pistten uçak kalktığı anda, görüyor.)

Füze dediğin, radar dediğin, savaşların kaderini belirler.
Dünya dengelerini altüst edebilecek seviyede kararlardır.
Belediye otobüsü almaya benzemez.
Alman otobüs satmıyorsa, Macar otobüsü alırsın ama, Amerikalı füze vermiyorsa, Rus füzesi alırım dersen, devletini komaya sokarsın.

Nato genel sekreteri işte bu yüzden “Ukrayna’nın işgali, Nato müttefiklerinin Rus askeri ekipmanı almasının sakıncalı olduğunu bir kez daha gösterdi” diyor
Nato kafa nato mermerlerin kafasına dank etmiştir umarım demek istiyor!
aip2(‘pageStructure’, {“pageType”:”other”,”pageCategory”:”sozcu”,”pageIdentifier”:””}, ‘https://www.sozcu.com.tr/tools/sitemaps/x/feed_category_news.php’);var aip2_pageCategory = “sozcu”;

Paylaşın: